Mona Roza - Sezai Karakoç - Ve Hikayesi (Efsaneler, Gerçekler, Muazzez Akkaya Kimdir?)


Türk Edebiyatının En Gizemli Şiiri, Efsaneler Ve Gerçekler

Mona Roza(tek gül)


Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller, ak güller


Ulur aya karşı kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
Mona Roza, bugün bende bir hal var
Yağmur iğri iğri düşer toprağa
Ulur aya karşı kirli çakallar


Açma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Roza, ben bir deliyim
Açma pencereni perdeleri çek...


Zeytin ağaçları söğüt gölgesi
Bende çıkar güneş aydınlığa
Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi
Seni hatırlatıyor her zaman bana
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi


Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar
Işıksız ruhumu sallar da durur
Zambaklar en ıssız yerlerde açar


Ellerin, ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi
Ellerinden belli oluyor bir kadın
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin, ellerin ve parmakların


Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Saat onikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona


Akşamları gelir incir kuşları
Konar bahçenin incirlerine
Kiminin rengi ak, kimisi sarı
Ahh! beni vursalar bir kuş yerine
Akşamları gelir incir kuşları


Ki ben Mona Roza bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O masum bakışlar su kenarında
Ki ben Mona Roza bulurum seni


Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Henüz dinlemedin benden türküler
Benim aşkım uymaz öyle her saza
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza


Artık inan bana muhacir kızı
Dinle ve kabul et itirafımı
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı her tarafımı
Artık inan bana muhacir kızı


Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış
Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak


Altın bilezikler o kokulu ten
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne
Bir tüy ki can verir bir gülümsesen
Bir tüy ki kapalı gece ve güne
Altın bilezikler o kokulu ten


Mona Roza siyah güller, ak güller
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!
Mona Roza siyah güller, ak güller

Sezai Karakoç

          Şair bu şiiri, ince akrostijden de anlayacağınız üzere 'Muazzez Akkaya' isimli bir kıza yazmıştır. İşin içinde aşk ve romantizm olunca tabi hemen Türk Sinemasına bağlar Türk Milleti, haliyle epey bir efsane yazılmıştır şiir hakkında. Şimdi bunlara bir göz atalım:


1-Sezai Karakoç'un gönlündeki muhacir kızına yazdığı Mona Roza şiirinin hikayesi...

Sezai, gelecekte başına geleceklerden habersizce üniversiteyi kazanması üzerine Ankara Üniversitesi Siyasi Bilimler Fakültesine gider. Bir zaman sonra başlar dersler ve okula gidip gelmeye başlar Sezai Karakoç. O zamanlar yeni bir üniversite öğrencisi olmanın heyecanını taşımaktadır. Dersler devam ederken neden sonra gönlünü bir muhacir kızına kaptırır.
Bu kaptırış rüzgarın önüne atılmış bir tüy gibi hayatını sürükleyecektir. Sonu olmayan bu başlangıç ömrü boyunca sürecek bir aşkın habercisidir. Kısa bir sora sonra aşkına dayanamayıp kıza açılmaya karar verir. Fakat, kızın kendini terslemesini ve ret cevabını alma riskini göze alamamaktadır. Anadolu'nun bağrından gelen genç Sezai Karakoç'un kalbi kırılmıştır. Ama bu kırgınlık fazla uzun sürmez Sezai geri toparlanır ve şansını tekrar denemeyi hedeflediği aşkı yaşamak için elinden geleni yapmaya karar vermiştir.


Şairimiz dört yıl boyunca bu aşkı yaşamış gönlünü yakmış. Gün gelmiş sene sonu gelmiştir. Ankara Üniversitesinin öğrencileri dört yılın yorgunlugu ve okulu bitirmenin heyecanıyla mezuniyet gecesinde birleşir. Kalabalık bir mahşer gününü andırır. O kalabalığın içinde olmayanlarda vardır, Sezai Karakoç. Genç aşık, o gün büyük bir istek üzerine şiir yazdığının da bilinmesi üzerine kürsüde bir şiir okumak için bulunur. Ve o an gelir Sezai Karakoç anons edilir. Kürsüye çıkan Sezai, ana baba misafir öğretmen öğrencideryasına bir bakar. Kalabalığın içinde aşkını arar, gönlünde yer alamadığı kusursuz sevdasını... Ve neden sonra başlar şiirini okumaya...

Mona roza siyah güler ak güller
Geyve’nin gülleri beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah senin yüzünden kana batacak
Mona roza siyah güller ak güller

Şiir bitene kadar o kalabalıktan hiç bir ses gelmez. Oysa Sezai Karakoç şiirin tamamını sevdiğinin gözlerinden gözlerini hiç ayırmadan okumuştur. Son kıta da başlayan uğultular, kalabalığın şiiri çok beğendiğini mırıldayan dudaklar ve bu aşk kime diye sorular sorular arasında bir kız? O kız ki Sezai'nin gönlünün sahibi dört yıl boyunca nasıl fark edemedim böyle bir aşkı dercesine kalabalıktan sıyrılıp kürsüye yaklaşır. Ve bağırarak seni kabul ediyorum der. Fakat, grur aşkın önüne geçmiştir. Sezai, bu seferde ben seni kabul etmiyorum diyerek arkasını döner. Ne kadar yürekten söylediği tartışılsa da gönül susmuş dudaklar konuşmuştur. Delikanlı şair Sezai Karakoç, o günden sonra bir daha kızı görmemiştir. O kız Muazzez Akkaya'dır.

Belki de ilk defa grur aşkın önüne geçmiştir. Sezai Karakoç tarafından ret edilen Muazzez Akkaya kendi canına kıyarak şiirde de adı geçen Sakarya'nın ilçesi Geyve'ye giderek orada intihar eder.
2- Yıl 1950'dir. Maraş Lisesi'nden mezun olmuş taşralı duyarlı şair Sezai, Mülkiye'ye girer.
Bu zeki ve mahcup genç, okulun en şımarık ve aldırmaz kızlarından birine, Muazzez'e vurulur, ama Muazzez'e açılamaz. Açılmak ne kelime! Yanına bile yaklaşamaz. Ve kendini şiire vurur Sezai. Böylece Türk edebiyatının en dokunaklı aşk şiirleri ortaya çıkar.Hem de kuşaklar boyu nice taşralı genci acayip hırpalayan damardan şiirler.


3- Cemal Süreyya-Sezai Karakoç: Muazzez Akkaya isimli bir kızdan hoşlanırlar. Bir iddiaya girerler:İkisi de Muazzez Akkaya'yı tavlamaya çalışacak, iddiayı kaybeden kişi isminden bir harf eksiltecek. Daha sonrası hüzünlü bir hikayedir.. Sezai Karakoç birçok kez teklif etmesine rağmen Muazzez Akkaya teklifini kabul etmez. Dördüncü sınıfın sonunda mezuniyet töreninde Sezai Karakoç'tan bir şiir okuması istenir. O da kendi yazdığı Mona Rosa isimli şiirini okur (şiir Muazzez Akkaya'ya yazılmıştır ve kıtaların ilk harfleri birleştirildiğinde Muazzez Akkaya ismi çıkar). Şiir çok beğenilir ve alkışlarla sahnede arka arkaya 3 kere okutulur Sezai Karakoç'a. Daha sonra Sezai Karakoç sahneden inecekken Muazzez Akkaya sahneye koşar ve "teklifin hala geçerli mi?" diye sorar. Sezai Karakoç net bir şekilde "hayır" der. Ertesi gün Muazzez Akkaya'nın intihar ettiği öğrenilir. Bunun üzerine Cemal Süreya, "Süreyya" olan soyadından bir harf eksiltir.

 En gizemli Şiir: Mona Roza

MONA Roza "dokunaklı" bir şiirdir.Çünkü...Bu şiirde gururlu mu gururlu bir Doğu çocuğunun, içine düştüğü ve kimselere itiraf edemediği bir imkansız aşkın intihara meyilli dizeleri vardır:"Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza / Henüz dinlemedin benden türküler / Benim aşkım sığmaz öyle her saza / En güzel şarkıyı bir kurşun söyler / Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza."

Mona Roza "gizemli" bir şiirdir. Çünkü...Bu 14 kıtalık şiirin, kıta başlarındaki harflerin yan yana getirilmesinden "Muazzez Akkaya'm" çıkar.Bu akrostiş nedeniyle tam 56 yıldır edebiyat çevrelerinde "Kim bu Muazzez Akkaya?" sorusu sorulur. Sezai Karakoç'un ısrarlı ve katı suskunluğu ve yıllardır Muazzez Akkaya ile ilgili sorulara kapalı duruşu nedeniyle soruya cevap verilememiştir. (y)

Sırları çözülmüş bir aşk:


BİRİNCİ SIR: Mona Roza şiiri "Mona Roza siyah güller, ak güller / Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak" diye başlar. Geyve'nin sırrı ortaya çıktı: Sezai Karakoç'un büyük aşkı Muazzez Akkaya Geyveliymiş.


İKİNCİ SIR: Mona Roza şiiri büyük efsanelere ve tevatürlere de konu oldu. Onlardan biri de Muazzez Akkaya'nın intihar ettiği şeklindeydi. Bu rivayet doğru değil. Çünkü Muazzez Hanım'ın şu anda New York'ta büyük kızı Dr. Ayşegül Giray ile birlikte yaşadığını biliyoruz.


ÜÇÜNCÜ SIR: Sezai Karakoç'un Mona Roza şiirini tamamen platonik duygular içinde yazdığı, Muazzez Akkaya ile hiç tanışmadığı sanılıyordu. Karakoç'un Muazzez Hanım'a açılıp açılmadığını hálá bilmiyoruz ama iki ismin birbiriyle tanıştıkları kesinleşti.


DÖRDÜNCÜ SIR: Muazzez Akkaya'nın durgun ve melankolik bir kadın olduğu sanılırdı. Hayalleri yıkma pahasına kızının tanıklığıyla söyleyelim: Karşımızda neşeli, esprili, hayat dolu bir kadın var.


BEŞİNCİ SIR: Muazzez Akkaya'nın Mülkiye yıllarında uluslararası yarışmalara katılan bir ping pong şampiyonu olduğu bilgisi, Sezai Karakoç'un ünlü "Ping Pong Masası" şiirini anlamlandırmamıza yardımcı oldu.


ALTINCI SIR: Mona Roza şiirinde "Artık inan bana muhacir kızı / Dinle ve kabul et itirafımı" şeklinde iki dize var. Muazzez Akkaya'nın, Geyve'ye sonradan yerleşmiş bir muhacir ailesinin kızı olduğunu bilmem belirtmeye gerek var mı?



İşte o meşhur Mülkiyeli kız : 


Kandilli Kız Lisesi'ni "Pekiyi" derecesiyle bitirdi.1950'de Mülkiye'ye girdi. Okulun en popüler kızlarındandı. Baş döndürücü güzellikle ve Grace Kelly tipinde bir kız. Aynı okulda öğrenim gören sınıf arkadaşı şair Sezai Karakoç'u "fırtınalı bir aşk"ın içine sürükledi. Böylece "Uğruna Türk edebiyatının en gizemli ve en dokunaklı aşk şiirinin yazıldığı kadın" olarak kayıtlara geçti. Esin kaynağı olduğu Mona Roza şiirinden hiç haberdar olmadı.Ancak okul günlerinde paltosunun cebinde şairi meçhul şiirler buldu ve bu şiirlerin şairinin sınıf arkadaşı Sezai Karakoç olduğunu bilmedi. Okulu bitirdikten birkaç yıl sonra Maliye Bakanlığı'nda üst düzey görevler yapan ve geçen yıl hayatını kaybeden Orhan Giray ile evlendi.Üç çocuğu oldu.Şu anda büyük kızı Ayşegül Giray ile yaşıyor.


Netice:

Muazzez Akkaya intihar etmemiştir, ama Sezai Karakoç'la sevgili de olmamışlardır.
Ama her şeyden önemlisi, Türk Edebiyatı böyle bir güzide şiir kazanmıştır.

Daha Açık Belgeler:


1. GERÇEKLER FARKLIYMIŞ

Ve Mona Roza efsanesi tamamlandı 
Ahmet Hakan, Sezai Karakoç'un Mona Roza şiirindeki 'giz'i Muazzez Akkaya'yı buldu. Türk edebiyatının en meşhur efsanesi de tarihe karıştı... Akkaya'nın şiirden haberi bile yok.

Muazzez Akkaya’yı buldum 

ŞAİR Sezai Karakoç’un meşhur "Mona Roza" şiirinde, Türk edebiyatının en mahrem akrostişi gizlidir. 

Şiirin her kıtasının başındaki harfleri yan yana getirdiğinizde "Muazzez Akkayam" çıkar. 

Karakoç, 1950’de Mülkiye’de öğrenciyken yazmıştır bu şiiri. 

Ancak 2002 yılına kadar hiç yayınlamamıştır. 

Buna karşın tam 50 yıl kuşaktan kuşağa aktarılmıştır bu etkileyici şiir. 

60’larda daktiloyla, 70’lerde teksirle, 80’lerde fotokopiyle çoğaltılmıştır. 

Bu efsane şiir, bir aşk acısının yürek burkan sesidir. 

Şöyle başlar: 

"Mona Roza siyah güller ak güller / Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak / Kanadı kırık kuş merhamet ister / Ah senin yüzünden kana batacak / Mona roza siyah güller ak güller." 

* * * 

Ketumluğu, vakarı, onuruna düşkünlüğü, içe kapanıklığı, aşırı kırılganlığı ve küskün bir çiçek oluşuyla tanınan Sezai Karakoç’un, tam 50 yıl Muazzez Akkaya hakkında tek bir kelime etmesi tabii ki beklenemezdi. 

Herhangi bir babayiğidin de Muazzez Akkaya konusunu Sezai Karakoç’a sormaya cüret etmesi de düşünülemezdi. 

Bundan dolayı Muazzez Akkaya, Türk edebiyatının bir büyük gizi olarak kaldı. 

Giz devam ettikçe de, efsane üretmeye meyilli tipler girdi devreye. 

Neler neler anlatılmadı ki... 

En meşhur hikáye şudur: 

Güya Sezai Karakoç, Mülkiye’de okuyan Muazzez Akkaya’ya aşkını itiraf etmiş ama karşılık bulamamış, bunun üzerine "Mona Roza" şiirini yazmış, şiiri okuyan Muazzez Akkaya intihar etmiş. 

Bu rivayet, "Sezai Karakoç da bu nedenle hiç evlenmemeyi tercih etmiş" diye bitiyor. 

* * * 


Dikkat! Dikkat! 

Edebiyatımızın büyük sırrı çözüldü. 

Nasıl mı? 

Anlatayım: 

Bundan bir süre önce bir yazımda Sezai Karakoç’un "Mona Roza" şiirine ve Muazzez Akkaya’ya şöyle bir değinmiştim. 

O yazının yayınlanmasının ardından New York’tan bir e-posta aldım. 

Şunlar yazılıydı e-postada... 

"Selam Ahmet Bey... Ben New York’ta doktorluk yapıyorum. Muazzez Akkaya’nın kızıyım. Yazınız ailecek çok hoşumuza gitti. Annemin adını yazınızda geçirdiğiniz için çok teşekkürler. Ayşe." 

Okuyunca "Vay be" diye haykırdım. Muazzez Akkaya’nın izini bulmuştum. 

Hemen bir yanıt yazdım: "Lütfen anneniz hakkında biraz daha bilgi verebilir misiniz?" 

Yanıt şöyleydi: 

"Annem Mülkiye’de okumuş. Öğrenciliğinde çok güzel bir kadınmış. Grace Kelly tipinde. Pingpong şampiyonu olmuş okulda. Bugün anneme Sezai Karakoç’un aşkını ve şiirini sordum. Annemin bu aşktan ve şiirden haberi olmamış. Ama şunu anımsıyor: Paltosunun cebinde şairi meçhul aşk şiirleri bulurmuş! Babamla evlenirken babama bu şiirlerden söz etmiş, babam da şiir yazmaya kalkışmış annem için ama tabii ki çocukça şiirler olmuş bunlar. Annem Hazine avukatlığından emekli oldu. Maliye Bakanlığı’nda çalışırken babamla tanışıp aşk evliliği yapmışlar. 48 sene harika bir evlilikleri oldu. Maalesef geçen hafta babamı kaybettik." 

* * * 

Muazzez Hanım’ın Mülkiye’de okurken "pingpong şampiyonu" olduğunu öğrenince... 

Hemen aklıma Sezai Karakoç’un "Ping-Pong Masası" adlı başka bir şiiri geldi. 

Şiiri bulup okudum... 

Şu dizelere dikkat kesildim: 

"Ha Sezai ha ping-pong masası / Ha ping-pong masası ha boş tüfek / Bir el işareti eyvallah ve tak tak / Gözlerin ne kadar güzel ne kadar iyi / Ne kadar güzel ne kadar sıcak / Tak tak tak tak tak." 

Gözümün önüne şöyle bir görüntü geldi: 

Ezik ama onurlu Ergani çocuğu Sezai, uzak bir köşeden Muazzez’in pingpong oynamasını izlemektedir. Muazzez topa şımarık bir edayla vurdukça "Ha Sezai ha ping-pong masası" diye içlenmektedir. 

Ne dokunaklı değil mi? 

* * * 

Hadi girin internete ve bu çok eski devirlere aitmiş gibi gözüken dokunaklı aşka nüfuz etmek için "Mona Roza" şiirini bulup okuyun. 

50 yıllık büyük gizin aydınlanmasının hatırına... 

Bir parça kederlenip aşka olan imanınızı tazeleyin. 

Okuyun ve içinizi ısıtın: 

"Yağmurlardan sonra büyürmüş başak / Meyveler sabırla olgunlaşırmış / Bir gün gözlerimin ta içine bak / Anlarsın ölüler niçin yaşarmış / Yağmurlardan sonra büyürmüş başak." 


Ahmet Hakan

2. Bu en hakikati yansıtır sanırım:


Adına Şiirler Yazılan Geyveli: Muazzez Akkaya
Çarşamba, 07 Aralık 2011
Adına şiirler yazılan Geyveli Muazzez Akkaya (Giray) ile Röportaj... Son yıllarda adından söz ettiren, gizemli şiirlere konu olan Geyveli Muazzez Akkaya'yı bulduk. İstanbul Fenerbahçe'de yaşamını sürdüren Akkaya, ilk defa kapılarını Geyve.com için açtı... Hakkında iddia edilen tüm konuları bizlerle paylaştı. Türkiye'de ses getirecek bu röportajı geyve.com farkıyla sizlerle paylaşıyoruz...
Muazzez Akkaya'nın aile dostu Geyveli şair Fahri Ersavaş, 4 yıldır konu üzerine araştırma yapan Eşme köyü web sitesi editörü ve yazarımız Şeref Elma öncülüğünde yaptığımız ziyarette Akkaya çarpıcı açıklamalarda bulundu.

İşte Muzzez Akkaya (Giray) ile yaptığımız söyleşi-röportaj...
Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
-1930 yılında Akhisar'da (Pamukova) doğdum. Babam memur, reji diyorlar sonra Tekel oldu. Türkiye'nin nüfusu az olduğu için, çocukları büyüdükçe ortaokullu bir şehre, mesela ablam liseye başlayınca lise olan bir şehre tayinini istedi. Hemen Eskişehir'e yolladılar, üniversiteye gelince Ankara'ya tayinini istedi ve oraya yolladılar.
İlkokul 3'e kadar Sögütlü'de, 4 ve 5. sınıfı Eskişehir'de okudum. Ortaokulun ilk senesini yine Eskişehir'de okudum, sonra babam Ankara'ya tayin oldu. Ortaokulu Ankara Anafartalar Ortaokulu'nda okudum oradan mezun oldum.

Bir arkadaşım bahsetmişti leyli meccani (eski dilde: yatılı okul) imtihanına niye girmiyorsun diye... Ve oraya girdim, tesadüfen İstanbul Kandilli Kız Lisesi'ni kazandım. Orada 3 sene en büyük zevk-i tahsilim, en güzel arkadaşlıklarım, tüm anılarım hala devam ediyor, buluşuyoruz görüşüyoruz. Yatılı okul olunca kardeş gibiyiz. Sonra bir arkadaşım vasıtasıyla, abisi hariciyeci imiş, Siyasal Bilgilerin imtihanına girelim dedi. O kazanamadı, ben kazandım. Yıl 1950 ve 4 sene de orada okudum. 1954'te mezun oldum.

Sonra Maliye Bakanlığı'nda, bir ara DSİ'de, tekrar Maliye Bakanlığı'nda çalışırken eşim Orhan Giray ile tanıştım. O da Umum Müdür Muavini idi, orada tanıştık. Sonra ben onu ziyarete geldim ve arkadaşlığımız devam etti. 1958 yılında da evlendik. 4 çocuğum oldu, 2 kız, 2 erkek... Ayşegül, Ela, İhsan, Özgür Sinan, ... Hepsinden memnunum, hepsi aklı başında çocuklar, yüksek tahsillerini yaptı.

Eşimin esas görevi Maliye Müfettişi iken evvela Kıbrıs'a Maliye Ateşe olarak tayin oldu, orda da 1963 olayları çıktı. Hemen yanıbaşımızda Rum komşularımız vardı, orada doktorun ailesini katlettiler... Oradan İsrail'e Telaviv'e tayin oldu. 2 sene orada kaldık. Ve 1966 yılında Türkiye'ye döndük.

Ben daha önce Hukuk imtihanını da vermiştim. O arada gizli gizli staj da yaptım. Ve hazinede, Hazine Avukatlığı yapmaya başladım. Ama Telaviv'e giderken dondurmuştuk. Dönüşte tekrar Ankara Muhakematı'nda başladım. Eşim de döndükten sonra Devlet Malzeme Ofisi'nde (DMO) Umum Müdürlüğü yaptı. 1967'den 1973'e kadar 5-6 yıl görev yaptı. Daha sonra Anadolu Bankası Umum Müdürü olarak İstanbul'a geldik. 2-3 sene de burada görev yaptı. Sonra başka tayinler çıktı, O da Marmara Transport diye bir gemi tersaneciliği vardı, orada Murahhas üye olarak devam etti. Sonra da bir hevesle inşaat işine kalkıştı. Eskiden beri inşaata hevesi vardı. Kozyatağı'nda bir arsa almıştık orada biraz inşaata girişti, diğer işleri bıraktı. Zaten yaşlanmıştı, o inşaatı bitirdikten sonra oğlumuz İhsan'a devretti. İçerenköy'de inşaat yaptı. Ve sonrada böbrek yetmezliğinden hasta oldu. Diyalize girdi, gerçi çok fazla giremedi ama... 6 ay kadar ancak dayandı. 2006'da vefat etti.

Ben de kızım Ela ve torunum Deniz'le birlikte üçümüz beraber yaşıyoruz. İyi ki varlar, 5 tane torunum var, 6'ncı da yolda. ... kardeş geliyor. (Bu arada İdil'i kastederek kıskançlık başlar mı diye soruyoruz) Hayır abla olacak, (Gülüşmeler) sanmam...
Pabucu dama atılmayacak değil mi?
-Yok yok, mesela en büyük torunum Deniz, Marmara Maliye Bölümü'nü bitirdi master yapmaya gidecek, O'nun pabucu dama atılmadı. Arkalardan geldi hepsi mesela... Her yeni gelen seviliyor.
Geyve'de nerede oturdunuz, komşularınız ve hatırladığınız isimler kimlerdir?
Geyve'de Gazisüleymanpaşa Mahallesi'nde eski yazlık sinemanın olduğu yerde oturduk.

Yanımızda dava vekili Şefik Bey vardı, çocukları Dilaver, Sezai, Gülen, torunları Menderes İstanbul'a yerleşti. Diğer komşularımız Saatçi Fahri, Şaziye Hanım ve kızları Nuray, Ayşe, Fatma.
Sakibe Hanım ve kızı Keriman. Karşımızda Rüştü Bey vardı. Diğer hatırladıklarım Sadettin Enişte, Mehmet Dinçer öğretmen. Asiye Karabaş ve kızı Sinem ve Serdar Geyve'de kalan akrabalarımız.

Bu arada biraz geriye dönerek, masa tenisi (ping pong) şampiyonluklarınız varmış, biraz bahseder misiniz?
-Mülkiyedeyken (Siyasal Bilgiler) Ülker Akçakoca (Köksal) diye bir arkadaşım vardı. Onunla beraber ping pong oynayalım dedik, 1-2 ping pong oynayan arkadaşlarla birlikte... derken ilerlettik bunu. Bu sefer fakülteler arası ping pong müsabakaları oldu. O zamanlar tabi bu kadar spor yapan ve ping pong oynayan yoktu. Fakülteler arası Dil Tarih'te oynayan bir asistan vardı. Oraya çağırdılar, benim daha önceden haberim yok, 'Haydi Muazzez maça' dediler. Gittik orada, işte 5-6 kişiydik sanırım iştirak eden, orada 1.'lik aldım. Tesadüfen yendim hepsini.

Arkadaşlarınızı not almışım, onlarla sağ olanlarla görüşür müsünüz hala? 
-Cengiz Aren vefat etti sanırım. Ülker ile görüşüyorum mesela. Neriman ile Burhaniye'de yazlığa gittiğimde görüşmüştüm. Ülkü ile mezun olduktan sonra eşi çimento fabrikasında vazifeliydi, bir ara görüşmeler olmuştu sonra dağıldık. 2004'te 50'. yıl mezunları biraraya gelmiştik. İlhan Evliyaoğlu... Suzanlar vardı 2 Suzan...
Mezuniyet fotoğrafında yoktu... Siz ne diyorsunuz o güne?
-İnek Bayramı, özel bir gündür.
Siyasal Bilgilerin özel Bayramı mıdır?
-Evet, okulun en sonunda bir inek getirirler. O sınıfın da ineğini seçerler. O, ineği gezdirir böyle. Yani çok çalışan, iyi notlar alan öğrenci, okulun etrafında böyle dolaşır, işte şarkılar söylenir, marşlar söylenir. O arada salonda da toplantılar yapılır, şiirler okunur, çok güzel geçer...

Eşinizle nasıl tanıştınız?
-Maliyede çalıştığım dönemde tanıştık. Ben Maliyede çalışırken O'da Hazinede Genel Müdür Yardımcısı idi. Ve onun bürosunda çalışmaya başladım. O İstanbul'a döndü. İstanbul'a dönünce telefon ettim... koşarak geldi. Ondan sonra arkadaşlığımız devam etti. Bir-bir buçuk sene arkadaşlığımız oldu, sonra evlendik.

Sizin bir Avukatlık süreciniz var ondan bahseder misiniz?
-Benim avukatlığa başlamam 1960 yılında oldu. Baş Hukuk Müşavirliğinde avukat olarak başladım, eşim Kıbrıs ve Telaviv'e atanınca ücretsiz izin aldım. Dönüşte, baş hukuk müşavirliğinde değil de, Ankara Muhakemat'ta başladım. Orada da çok iyi arkadaşlıklarımız oldu. 10 kadar avukat arkadaşımla hala görüşürüm.

DSİ'de de görev yaptınız...
Evet, avukatlığa başlamadan önce Devlet Su İşleri'nde çalıştım. Şakir'de (Eşmeli) orada çalışıyordu. Sonra avukatlığa geçmek için ordan ayrıldım.

Şimdi en kritik soruları başlayacağız ancak sizi rahatsız etmeden soracağız. Şimdi sınıf arkadaşınız Sezai Bey'le (Karakoç) olan şiirle ilgili... Siz bu şiirin farkına ne zaman vardınız?
-Ben o şiiri... Yazılmış benim hiç haberim bile yoktu, hatta Altan Öymen'in eşi Aysel bir sınıf aşağıdaydı sanırım. O söyledi 'Sınıfınızda çok güzel şiirler yazan birisi var' diye. Ben de öyle şiirlerle falan aram yoktur, matematiğe daha ilgiliydim. Derken açığa çıktı. Çok fazla üzerime düştü bilmiyorum, biraz tutku halini aldığı, onunda bu şeye saplanmamasını arzu ederdim. Saplantı haline gelmemesini isterdim... Kendisi bir hayat kursaydı daha mutlu, huzurlu olurdum.

Öğrencilik döneminde ilgisini size hissettirdi mi, yoksa siz bunu daha sonra mı öğrendiniz?
-Hissettirdi tabii... Çok şiirler verdi, ne bileyim yazılar verdi, kitaplar verdi, ama yakınlık duyamadım.
Kısaca elektrik alamadınız..
-O'nu diyorsanız evet elektrik alamadım.
Bu şiir (Mona Roza) daha önceleri hiç bir yayınevi tarafından yayınlanmamış, o güne kadar (internet dönemi) teksirle fotokopiyle çoğaltılarak okunmuş ve belli kesimler tarafından bilinirdi. İnternetin ortaya çıkmasıyla 2002'de dikkat çekmiş, gençler arasında paylaşılarak daha bir önem kazanmış... Şiirin en önemli özelliği mısralarının baş harflerini birleştirdiğimizde (akrostiş) sizin isminiz yazıyor. Kamuoyunda bilgi kirliliği var, bir sürü hikayeler, uydurmalar, şehir efsaneleri söz konusu. Bilinmeyenler ne kadar açığa çıkarsa, yalan yanlış bilenen herşey ortadan kaybolur. Sizin üzerinizden dedikodu üretilmektedir. Bu anlamda bizi ilgilendiren kısmı Geyveli olmanızdan ötürü Muazzez Akkaya'nın kendisidir. Muazzez Akkaya ne düşünüyor, onun yaşamı nasıldır, meslek hayatı iş hayatı nasıldı, kimle evlendi, çoluk-çocuk durumu nedir vs... Bizi en fazla rahatsız eden kısmı sizin üzerinizden dedikodu üretilmesidir. Mesela, Cemal Süreya'dan bahsederler... Hiç size bu konuyla ilgili bir bilgi geldi mi?
-Cemal Süreya'dan nasıl bahsediyorlar?
İnternette dolaşan bahse göre, çok enteresandır Cemal Süreya, Sezai Karakoç ve siz Siyasal Bilgiler'de sınıf arkadaşısınız... Cemal Süreya ve Sezai Karakoç size ilgi duymakta, kendi aralarında sizin gönlünüzü kazanmak için farkınızda olmadan iddiaya girerler. Size yakınlık kurmaya çalışırlar...
-Cemal Süreya'dan... Şimdi açınca... Ben de konuyu açayım. Kendisi hiç belli etmedi hakikaten. Ama ne zaman sınıfa girsem, tahtaya şiir yazardı. Bir de mantomu aşağıda hocaların olduğu yere asardık ve orada cebime hep şiirler gelirdi. Ama kim olduğunu bilmezdim. Ve aynı yazı tahtada da görünce onları Perihan diye bir arkadaş vardı, hatta ona da 'Bak aynı çocuk' falan diye... Sonradan kafama jeton düştü... Çünkü 1-2 defa Todori'de karşılaştık, ilk zamanlar maliyenindi orası. Orada evliliğimi sorardı, ben de 'Gayet iyi gidiyor' falan deyince, 'Benim de iyi gidiyor neden iyi gitmesin' diye... O yazdıklarını biraz hissetmiştim ama şimdi daha iyi anlamış oldum. Bak ben bunu bilmiyordum. Kimden duydunuz?
İnternette okumuştuk veya bir dost meclisinde konusu geçmiş olabilir tam hatırlamıyorum. Ama çok öne çıkan bir bilgi bu... İnternette buna benzer pekçok iddia var. Bir tanesinde sizin intihar ettiğinizden bahsediyor.
-Evet onları yazdı Ahmet Hakan...
Bizim esas amacımız, sizin bir kişiliğiniz var, siz bir Muazzez Akkaya olarak, sizin hakkınızda bir sürü dedikodular üretiliyor ve bu dedikodular karşısında biz de bir Geyveli olarak ister istemez sorumluluk duyuyoruz. Amerika'daki kızınızın Ahmet Hakan'la yaptığı görüşme çok yararlı oldu.

Bir iddiada konferans salonunda size karşı şiir okuduğu, sizin ağlayarak salonu terk ettiğiniz söyleniyor...
-Şiir gününde çıktı okudu gerçekten...
Bu şiiri mi okudu? Mona Roza'yı mı okudu?
-Vallahi şu an onu bile hatırlamıyorum, hangisini okuduğunu... Ben de okul gecesi olduğu için gitmiştim, ama ne kaçtım ne de bir şey yaptım, sakin sakin oturdum.
Sizin için Grace Kelly gibiydi diyorlar...
-Yok kadıncağız mezarında ters dönecek (gülüşmeler)... Sanırım bir-iki kişi iltifat olsun diye söyledi ama alakası yok tabii.

Cemal Süreya konusuna dönecek olursak eksik olan kısmını tamamlayayım. Cemal Süreya ve Sezai Karakoç sizin kalbinizi kazanmak için iddiaya giriyor. İddia sonunda kaybeden hayatının sonraki aşamasında bir iz taşıyacaktı. Anlatılana göre Cemal Süreya iddiayı kaybeder ve 'Süreyya' olan soy isminden bir tane 'y' harfini nüfustan sildiriyor.
-Hımmm o sebeple sildiriyor öyle mi?
Evet
-Allah Allah (ben neymişim dercesine gülüşmeler)
Böyle bir silinme olayı var mı?
-Var. Tabi Süreyya idi bizim zamanımızda
Silinme hikayesini biliyormuydunuz?
-Yok hiç bilmiyordum, ama Cemal Süreyya idi, 'y' harfini sonradan kaldırdığını biliyorum.
Ne olarak kaldırmış olabilir?
-Hiç bilmiyorum.
Bakın burası çok enteresan, ben 'y' harfini kaldırdığını bilmiyordum. Ancak siz bu olayı onaylıyorsunuz...
-Evet evet Süreyya idi 'y'yi kaldırdı.
Çünkü orada iddiayı kaybettiği için...
-Ama ikiside kaybetmiş oluyor o zaman...
Hayır kendi aralarındaki iddianın farkında değilsiniz... İddiayı kaybeden Cemal Süreyya soy isminden bir tane 'y' harfini kaldırıyor. Bakın o dönemdeki anlayışa Eğer doğru ise bugün böyle bir iddiayı günümüzde kim yerine getirir ki...
Tabi bu iddia olayı kulaktan dolma bir bilgi de olabilir... Olay şöyle devam ediyor, Sezai Bey'in size olan sevgisini aşkını iddiaya kurban etmesinden dolayı onunla olan ilişkinizi kesmişsiniz, hiç konuşmamaya başlamışsınız...

-Bilemiyorum, Allah Allah (gülüşme)
Bu olaydan sonra Sezai Bey içine kapanmış, hiç evlenmemiş vs...
Halbuki siz bu yaşanan olayların hiç farkında değilsiniz
-Evet hiç farkında değilim..
Hatta sizin ping pong'a olan ilginizden dolayı bir şiiri var
Evet öyleymiş, onu da Ahmet Hakan'dan öğrendim.

O dönemde okul yaşantısı, arkadaşlıklar nasıldı?
-O dönemde erkek arkadaşlar çoktu. O yüzden biz kız arkadaşlar daha fazla birbirimizle kaynaşıyorduk. Ama ben daha çok Ülker Akçakoca ile takılırdım. Beraber Suriye'ye Lübnan'a, Kıbrıs'a seyahatlerimiz olurdu. Sömestr Şubat tatilinde okulca sınıfta da 8 kızdık. Sınıfımızda güzel güzel kızlar vardı ama neden bana yazılmışlar bilmiyorum. Üniversiteye başlayan genç delikanlılar, onun için yakınlarında kim varsa veyahut hoşlarına gidin başka bir yerde olsaydı başkasına ilgi olacaktı. Çok şükür fakülte hayatımız çok güzel geçti. Ping pong oynamamız da devam etti bizim, 4 sene boyunca... Güzeldi bilmiyorum... Hocalarımızda gayet iyiydi... Coşkun Bey vardı, Bülent Bey vardı, Fadıl Bey vardı...

New York'ta kızınızda ne kadar kaldınız? Gelip gitme mi oldu?
Evet gelip gitme oldu. Devamlı kaldığım olmadı. En çok 3 hafta kalmışımdır. Ama torun doğduğunda bir 25 gün olabilir.

Üniversite döneminde öne çıkan arkadaşlarınız var mıydı?
Atilla Karaosmanoğlu vardı, Planlama Teşkilatının başına geçmişti, İlhan Evliyaoğlu milletvekili olmuştu, Ümit Özkan vardı... Erkek arkadaşlarla fazla da bağlantımız olmadı. Ülker ile birkaç toplantılara gittik, sonra baktık onlar da rahat konuşamıyor bir daha katılmadık.

Eşinizden bahsedecek olursak, O'nu da rahmetle analım, ona olan ilginiz, kısaca onu nasıl anlatırsınız? Herkesin peşinde olduğu Muazzez Akkaya'nın gönül verdiği insan nasıl biriydi?
-Orhan Giray çok efendi, saygılı birisiydi. Hani eskiden söylerlerdi ya İstanbul Beyfendisi, şimdi bilmiyorum, sanırım onun devreleri de öyleydi. Sınıf arakaşlarının arkadaşlıkları da seviyeli saygılı kişilerdi. Belki o devrin yetiştirdiği insanlar, Atatürk devrinin insanları oldukları için hem kadınlara saygılı, hem etraflarına saygılı... Tabi aramızdaki sevgi çok kuvvetliydi, zaman geçtikçe yerleşti. Tabi çocuklarımız olunca onu perçinlediler... Çok güzel, huzurlu bir 48 sene geçirdik beraber. Güzel bir evlilikti bizim için.

Bize kapınızı açıp, vermiş olduğunuz bilgiler için çok teşekkür ederiz. Umuyoruz, bilinmeyen merak edilen pekçok konu sizin açınızdan aydınlığa kavuşsa da bazı yaşanmışlıklar gizemini korumaya devam edecektir. Size ve çocuklarınıza, torunlarınızla birlikte sağlıklı bir ömür dileriz.
(NOT: Yazı ve fotoğraflar geyve.com kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir)
Ayaktakiler(Soldan sağa): Şeref Elma, Özlem Elma, Yusuf Kılıç, Elif Giray (Gelini), İdil Giray (Torunu), İhsan Giray (Oğlu)... Oturanlar: Şair Fahri Ersavaş, Muazzez Akkaya (Giray), Ela Giray (Kızı)

Yorumlar

Popüler Yayınlar